Ana içeriğe atla

Tarihimizden Eğitime Dair Notlar 1: ZİYARETÇİ MUALLİMLER




Muallimler; mektepte olduğu kadar aile içinde de çocukla çocuğun ebeveyniyle meşgul olmalıdırlar.

Mekteplerdeki fakir talebenin öğle yemeklerini temin için şayan-ı şükran bir alâkadarlık vardır. Hilal-i Ahmer, Himâye-i Etfâl, yavrulardan bir kısmını olsun doyurmaya çalışıyorlar. Fikrimizce mektebe devam eden fakir olmayan diğer çocuklar da kâfi derecede kalori almıyorlar. Ana ve babalar çocuklarının gıdasıyla fazla meşgul olmamakla beraber, mektepler bilhassa kışın erken açıldığından talebe mektebe yetişememek korkusuyla ekseriyetle kahvaltı yapmadan evden çıkarlar. Öğle zamanı oyuna yetişmek için acele acele yiyip bahçeye giderler. Akşam yemeğinde de yorgun düştüklerinden tamam yemezler. Baba ile birlikte yemeği i’tiyad etmiş çocuklar, babası gecikince uykuya galebe edemez, aç da uyurlar. Muallimlerimiz, mektep doktoru ile birlikte bu çocuklarda da tetkikat yapsalar kâfi derecede gıda almadıklarını göreceklerdir.  

Esasen mektep doktoru muallimlerle birlikte her çocuğun beden ve zeka inkişafının yaşıyla mütenasip gidip gitmediğini tetkik etmekle mükelleftir. Gıdanın bunda başlıca tesir yapacağı şüphesizdir. Talebenin yalnız mektepte değil evinde de ne derecede gıda aldığını öğrenmek lazımdır. Kâfi derecede gıda almayan çocuğun bedenî inkişafı tehir ettiği gibi zekası da bundan müteessir olur, derse çalışmak, anlamak kabiliyeti azalır...

Muallimler, terbiye ve tedrislerini deruhte ettikleri yavrulardan müspet bir netice alabilmek için ziyaretçi muallim rolünü ifa ederek hiç olmazsa zafiyeti nazar-ı dikkati celp eden çocukları evlerinde analarıyla temasta bulunarak tetkik etmelidirler. Bu tetkik yalnız gıdaya münhasır kalmayarak çocuğun hareketlerine,  vaziyetlerine teşmil edilirse muvaffakiyet tezayüd eder.

Zamanımızda bütün talebeye aynı muameleyi yapmak doğru değil. Her çocuğun hâlet-i ruhiyesi, hassasiyeti bir olmadığından yapılacak muamele çocuğun ruhuna ve hislerine uygun olmalıdır. Muallim, çocuğun ruhunu anlayabilmek için evladını tetkik ve mütalaa, ondan sonra çocuk hakkında takip edeceği hatt-ı hareketi tespit etmelidir. Muallim bu hususta muvaffak olması için çocuğu evde, sokakta, oyun mahallerinde, mektepte muntazaman takip etmelidir. Bu suretle muallimin muvaffakiyeti şüphesiz olduğu gibi terbiye de az çok tevhid edilmiş olur...

Bizde çocuk evde başka türlü terbiye alır, mektebe gider başka türlü terbiye görür, sokakta ise terbiyesizlik öğrenir. Zavallı yavru bu muhtelif tesirler altında terbiye med ve cezirine tâbi olur. Hangisinin kuvve-i müessiresi fazla ise onun taht-ı tesirinde kalır. Bu vaziyette şüphesiz muallim muvaffakiyet gösteremez. Usanç gelir. Talebe ile uğraşamaz.

Mektepte verilen terbiyenin ailede ve muhitte idamesine ihtiyaç vardır. Mektep ile çocuk ailesi ve muhit arasında terbiye itibariyle ahenk tesisine çalışmak ziyaretçi muallimlerin vezaifi meyanına dahil olur.   

Ziyaretçi muallimler vakit vakit ana ve babalara konferanslar vermek, hasbihaller etmek ve evlatlarının hareketlerini evde tetkik ve tespit ettirmek ve bunları mütalaa etmek suretiyle bu ahengi tesis edebilirler. Bu, şüphesiz kolay bir şey değildir, çok yorucudur, fakat şerefli, vatanî bir meseledir.

Ziyaretçi muallim rolünü yapacak muallimin; çocuğun ruhunu okuyacak kadar psikoloji ve çocuğun terbiyesine vakıf olacak kadar fenn-i terbiye bilmesi lazımdır. Muallimlerimiz içinde kıymetli ve fedakâr gençler çoktur. Muallimler birliği rehberlik eder, ziyaretçi muallimler teşkilatını yaparsa, istikbalde yapmağa mecbur olacağımız bu teşkilatı şimdi yapmakla vakit kazanılmış, terbiyeyi tevhide doğru bir adım atılmış, talebe de maarifin istediği tarzda yetiştirilmiş olur. Muallim çocukla yalnız sınıfta meşgul oldukça çocuğu aile ve muhit terbiyesinin tesirinden kurtarmağa imkan yoktur...

Şu vesile ile muallimlerimizden bir temennide bulunmak istiyorum. Bu sene muallimler kongresine her taraftan kıymetli ve ateşli gençler iştirak ettiler, heyecanlı hitabelerde bulundular, yüksek mevzularda iyice münakaşât oldu. Fakat müspet olarak alınan neticeler azdır.

Muallimler çocuklarda görecekleri gayr-ı tabilikleri, çocukluğun icap ettirdiği yaramazlığın fevkindeki hareketleri tespit ve böyle bir çocuğu tabii dereceye, hadd-ı itidale indirmek için takip ettikleri usulü, ğabî görünen ve çalışmayan bir talebeyi suver-i muhtelife ile çalışmağa teşvik yolundaki mesainin neticelerini ve muvaffakiyet, adem-i muvaffakiyet sebeplerini kaydedip gelecek kongrede mevzu-ı bahs etseler zannederim mesleklerine, meslektaşlarına kıymetli yardım etmiş olurlar.

Mesela: Geçen sene İstanbul Lisesi’nde muallimin sandalyesine iğne koyan ve bir sınıf talebesinin tardına sebebiyet veren efendi, acaba bu hareketi hangi hâlet-i ruhiye tesiriyle yaptı? Evvelce de bu gibi hâlleri vuku bulmuş mu idi? Bu efendinin diğer muallimlere ve arkadaşlarına karşı olan muamelesi, vaziyeti nasıldı? Asabî ve ruhî bir hastalığı var mıydı? Hatta ebeveyninin vaziyetleri ve hâlet-i ruhiyeleri bile tetkik olunarak netice kongrede mevzu-ı bahs olabilir. Vakıa bu vakada asıl fail zannediyorum bulunamamıştı. Bunun için bütün talebe mektepten çıkarılmıştı.

Burada vakayı esas itibariyle kaydettiğimden failin bulunmaması esbâbını ve kararı mevzu-ı bahs etmiyorum.

Muallimler arasında bu ve emsali hareketlere karşı takip edilecek terbiye yolları kongrede faideli bir surette münakaşa ve tespit edileceğinden böyle bir vaka karşısında muallimin takip edeceği hatt-ı hareket tebellür etmiş olur. Hem muallim zahmet çekmez, müşkil vaziyetlere düşmez, hem de talebe haklı bir hükme tâbi tutulmuş olur.


Doktor Fuad (Umay), Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi, Sayı: 2, s.3-4.    

["Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi'nin İncelemesi (1926-28)" isimli yüksek lisans tezinde yazıyı Latin alfabesine çeviren: Elif Konar Özkan]

Yorumlar

  1. Fuad –Doktor- (Umay)
    1885’te Kırklareli (Kırkkilise)’de doğan Mehmed Fuad, Mehmed Nuri Bey ile Seniyye Hanım’ın oğludur. Mehmed Fuad, ilk ve orta tahsilini Kırklareli’nde, lise tahsilini ise Edirne İdadisi’nde yaptı. Daha sonra İstanbul Tıbbiye Mektebi’ne gitti ve 1910 yılında mezun olarak doktorluğa başladı. İlk görevi Kırkkilise Sancağı-Tırnovacık Kazası Belediye Tabibliği idi (1910-12). Balkan Harbi başlayınca bölgedeki askeri hastaneye tayin oldu. Harp bitiminde Kırkkilise Belediye Tabibliği’ne, kısa bir süre sonra Hükümet Tabibliği’ne getirildi (1913-19). Çalışması esnasında hem sağlık problemleriyle hem de sosyal meselelerle ilgilendi. Harbin yaralarını tamir ve öksüz, yetim çocukların ihtiyaçlarını gidermek için Himâye-i Etfâl Cemiyeti Kırkkilise Şubesi’ni kurdu. Ayrıca yeni bir harp tehlikesi karşısında hemşehrilerinin hazırlıklı olmalarını temin maksadı ile İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yan kuruluşlarından olan Müdafa’a-i Milliye Cemiyeti Kırklareli Şubesi’nin teşekkülünde rol aldı (Akın, 2000, s.2). Bu çalışmalarının dikkat çekmesi üzerine Mütareke döneminde terfi görüntüsü verilerek Bolu Hükümet Tabibliği’ne sürüldü. Bolu Müdafa’a-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’ni kurdu ve başkanlığını yürüttü. Millî Mücadele’ye katıldı. Bu dönemde Ankara’da açılan T.B.M.M.’ne Bolu milletvekili olarak katıldı (1920-23) ve mecliste önemli görevler üstlendi, çeşitli kanun teklifleri hazırladı. Türk-Yunan Savaşı sırasında Sıhhi Müşavir olarak cephe görevi aldı. Dr. Rıza Nur yerine iki defa Sıhhiye ve Muavenet-i İctimaiye Vekaleti Vekilliği (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) yaptı. 1923 yılında Himâye-i Etfâl Cemiyeti adına özel bir görevle Amerika Birleşik Devletleri birinci seyahatini gerçekleştirdi. Ayrıca bu seyahat, Türk- Amerikan ilişkileri açısından da oldukça önemli oldu. 1923 seçimlerinde Kırkkilise milletvekili oldu ve 1950’ye kadar aynı ilden milletvekili seçilerek görevine devam etti. Bu dönemde Dr. Fuad, hakkında pek fazla bilgi bulunmayan üç tane yurt dışı (Amerika, Sovyetler Birliği ve Danimarka) seyahati gerçekleştirdi. Bu seyahatlerdeki inceleme tecrübelerini çalışmalarında kullandı. Dr. Fuad, Ankara’da bulunduğu 1920-50 yılları arasında birçok cemiyetin kuruculuğunu yaptı. Türkiye Himâye-i Etfâl Cemiyeti ile Arı ve Kümes Hayvanları Yetiştirme Cemiyeti’nin de uzun yıllar başkanlıklarını yürüttü (Akın, 1996, s.19). Himâye-i Etfâl Cemiyeti’nin kısa zamanda yurt içi ve yurt dışında yayılmasını, önemli işler yapmasını sağladı. Kırklareli’nde altı, Ankara’da yirmi sekiz olmak üzere hayatının toplam otuz dört yılını çocuk ve annelerin sağlık, gelişme ve refahları için vakfetti. Himâye-i Etfâl Cemiyeti adına sahibi olduğu Gürbüz Türk Çocuğu adlı dergiyi yayın hayatına kazandırdı. Kadınlara özel Ana Dergisi’ni çıkardı. Ankara’da özel Çocuk Bakıcı okulu açtı ve Maarife başvurarak kız mekteplerine çocuk bakımı dersleri konulmasını sağladı. İş Bankası kurucusu Celal Bayar ile görüşerek, çocukların tasarrufa alıştırılması gayesiyle çocuk kumbaralarını oluşturttu. Çocuk Davası’nın bütün millete mâl edilmesi için, Büyük Millet Meclisi’nin açılış tarihi olan 23 Nisanın, her yıl Çocuk Bayramı olarak kutlanılmasını ve haftanın da Çocuk Haftası olmasını temin etti (Akın, a.g.e., s.102). T.B.M.M.’ne verdiği çeşitli kanun teklifleriyle Cemiyet adına sayısız hizmetlerde bulundu. Bu cemiyetin yanında Himâye-i Etfâl Kadın Yardım Cemiyeti (Yardım Sevenler Cemiyeti), Türk Tayyare Cemiyeti (T.H.K.), Milli İktisad ve Tasarruf Cemiyeti (Ulusal Ekonomi ve Artırma Kurumu), Arı ve Kümes Hayvanları Yetiştirme Cemiyeti’ni kurdu ve uzun yıllar başkanlıklarını yürüttü. Ayrıca hayatını çocuk ve gençlere vakfetmiş olan Dr. Fuad, Bolu’da bulunurken gençlerin musikiye merakını görerek Bolu Mûsikî Cemiyeti’ni kurdu ve gençlerin cemiyet etrafında toplanmasını sağladı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1914’te Mediha Hanım ile evlenen Dr. Fuad’ın bu evlilikten Mübeşşer ve Esin adlarında iki kızı, Turhan ve Tunç adlarında iki erkek çocuğu oldu. Soyadı kanunu ile beraber, Türk çocuklarına verdiği hizmetlerinden dolayı eski Türk dinindeki çocukların koruyucusu kutsal ruh “UMAY”a atfen, Atatürk tarafından kendisine “UMAY” soyadı verildi (Akın, 2000, s.3). 1950 yılında siyasi hayatı bırakan Dr. Fuad, ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. 1963 yılında İstanbul’da vefat etti.
      Eserleri: Amerika’da Türkler ve Gördüklerim, (Osmanlıca,1927); Seçmenlerimle Başbaşa (1950).

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarihimizden Eğitime Dair Notlar 3: İKİ YAŞINDAN ALTISINA KADAR ÇOCUKLARIN TERBİYE-İ BEDENİYESİ

Kindergartenlar – Çocuk Oyuncakları – Çocuklarda Ceht – Fiil-i Teneffüs – Terbiyede Gaye – Mini Minilerde Disiplin – Cahil Mürebbiyeler             Avrupa ve Amerika’da iki üç yaşından itibaren içtimaî müesseseler sırasına geçen çocuk bahçeleri kindergarten lerde terbiye görüyorlar. Alman pedagogu Frobel ’in bundan seksen sene evvel teessüs ettiği çocuk bahçeleri bu son elli sene zarfında ilk mekteplere tekaddüm eden ciddi ve samimi bir aile ocağı hâlini aldı. Frobel bu çocuk yuvasını teessüs etmekle cemiyet-i beşeriyenin nüvesi olan ilk çocukluk hayatının ruhî ve bedenî ihtiyaçlarını temin etti. Onun himmetiyle küçük dimağlar büyük yorgunluklardan kurtarıldı. Yine onun himmetiyle oyunun bir terbiye vasıtası olduğu anlaşıldı. Bu şefkat yurtları teessüs ettikten sonradır ki dört beş yaşında çocuklara kargacık burgacık yazılar ezberletmekten vazgeçildi. Kindergartenlerda bu mini mini yavrucaklarla kitapla, defterle, sıra ile, kürsü ile, kara tahta ile karşılaştırmadılar. Orası bir ders

Tarihimizden Eğitime Dair Notlar 2: MUHTELİF YAŞTA ÇOCUKLAR VE TECRÜBİ RUHİYAT

Her çocuk ayrı bir alemdir. Her çocuğun ayrı bir tetkike tâbi tutulması yeni neslin terbiyesi nokta-i nazarından mühimdir. Doğumdan üç yaşına kadar çocukların tetkiki doğrudan doğruya mürebbiyeye ait olmadığı için bu bahis üzerinde tevakkuf etmeyeceğiz. Çocuk ana mektebine girdiği andan itibaren nema-yı muayeneye tâbi tutulabilir; bu kadarı da mürebbi için kâfidir. Bundan sonra ruhiyat nokta-i nazarından çocuğun tarassudu gelir. Üç yaşından yedi yaşına kadar çocukların ruhî tetkiki kabil midir? Yakın zamanlara kadar bu mesele ile çok az mütehassıslar uğraşıyordu. Müteveffa  Alfred Bine  ile refiki Doktor Simon’un, çocuk zekasının ölçülmesine dair vücuda getirdikleri mihekklerden istifade edilerek bu yaşlardaki çocukları tetkik etmek mümkün oluyor. Bir çocuk ne vakit şu, yahud bu mefhumu edinir, adet fikri muhtelif şekilleri altında zihnine ne vakit girer, lisanı nasıl teşekkül eder? ... ilh gibi birçok meseleler mürebbi için bilinmesi elzem olan şeylerdir. Ana mektebine dahil olan çocu

Eğitimin, Hayatımıza ve Ekonomimize Katkısı Hakkında Kısa Bir Değerlendirme 1

Özellikle 2000’li yıllardan sonra teknolojideki hızlı gelişmeler, birçok gencimizi mesleksiz dolayısıyla işsiz bırakmaktadır. Eğitim, artık eskisi gibi okulları bitirdiğimizde bize iş alanları sağlayacak bir süre olmaktan çıkmıştır. Eğitimlerini tamamladığını düşünen gençlerimiz, hayata atılmak istediğinde, çalışmaya başlamak istediğinde büyük bir handikapla karşılaşmaktadır: “İş bulamıyorum, işsizim.” Aslında demek istedikleri, talep edilen emek ya da fikre karşılık veremediğim için istihdam alanında kendime bir yer bulamıyorum.  Genç arkadaşlarımız, iş arama aşamasında, ne iş yaparsın sorusuna genellikle bitirdikleri üniversite adı ile cevap vermektedirler, tekrar sorduğumuzda falan fakülte... “Peki, mesleğin ne, işe girince hangi işi yapacaksın?” sorumuz boşta kalmaktadır. Hatta işi, işe girdikten sonra öğrenmek gibi bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Oysa kimse ücret vererek işyerine aldığı elemanı, okul gibi eğitmek suretiyle yetiştirmek istemez. Eleman yetiştirmek isteyen 15-16 yaşın