Ana içeriğe atla

Eğitimin, Hayatımıza ve Ekonomimize Katkısı Hakkında Kısa Bir Değerlendirme 1



Özellikle 2000’li yıllardan sonra teknolojideki hızlı gelişmeler, birçok gencimizi mesleksiz dolayısıyla işsiz bırakmaktadır.

Eğitim, artık eskisi gibi okulları bitirdiğimizde bize iş alanları sağlayacak bir süre olmaktan çıkmıştır. Eğitimlerini tamamladığını düşünen gençlerimiz, hayata atılmak istediğinde, çalışmaya başlamak istediğinde büyük bir handikapla karşılaşmaktadır: “İş bulamıyorum, işsizim.” Aslında demek istedikleri, talep edilen emek ya da fikre karşılık veremediğim için istihdam alanında kendime bir yer bulamıyorum. 

Genç arkadaşlarımız, iş arama aşamasında, ne iş yaparsın sorusuna genellikle bitirdikleri üniversite adı ile cevap vermektedirler, tekrar sorduğumuzda falan fakülte... “Peki, mesleğin ne, işe girince hangi işi yapacaksın?” sorumuz boşta kalmaktadır. Hatta işi, işe girdikten sonra öğrenmek gibi bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Oysa kimse ücret vererek işyerine aldığı elemanı, okul gibi eğitmek suretiyle yetiştirmek istemez. Eleman yetiştirmek isteyen 15-16 yaşındaki çocukları alır ve o çocuklar, üniversitede geçireceği süreyi işyerinde geçirir, belirli bir süre sonra da mesleği edinmiş olur. Ama hayata yirmisinden sonra başladığınızda girdiğiniz yerde iş sahipleri para vererek size bir şey öğretmek istemeyebilirler.       

Üniversite okuyup anca 22, 23, 24 yaşında diplomalı mesleksiz olmak ve kapı kapı dolaşıp, sınav sınav ter döküp “Beni alın, ne olur.” demek, gençler için zor bir süreçtir.

Üniversite sınavına giren sayısı azalmadıkça/meslek edinme erken yaşlara çekilmedikçe ülkenin ekonomik büyümesi de gecikir.

Elemansız, müdürlerini/yöneticilerini çoğalttığımız lakin çalışanını, iş üretenini aynı oranda arttırmadığımız sürece çalışma hayatından verimli bir sonuç bekleyemeyiz. Ara elemanı/yetenekli ve iş üreten çalışanları çoğalttıkça işsizliğe de çare oluruz.

Makine mühendisi çok ama mühendise destek olacak teknisyen, usta yoksa;

Eğitim fakültesi mezunu çok, eğitimci ihtiyacı olan okul yoksa; 

Doktor var, hemşire hastabakıcı yoksa;

Eczacı var, kalfası yoksa çalışma hayatının ayaklarından biri ya da birkaçı eksik kalacaktır.

Çalışma hayatının her kademesi ehli tarafından doldurulduğunda, üretimin verimi ve ekonominin büyümesi artar.

Üniversiteye bir şekilde doluşturduğumuz çocuklar, her zekâ ve motivasyon seviyesinde her halükârda mezun olabilir. Oldu diyelim! Ne olacak? Başkasının istihdam etmesine muhtaç/yeteneği ve yeterliliğini açığa çıkararak kendi işini kurmasına imkân vermediğimiz çocukları yetiştirmiş oluyor muyuz?!

Biri işe almaz ise işsiz kalan birey, kendi işini de kurup becerisini satamıyorsa yıllarını boşa okul kapılarında geçirmiş demektir.

 

(Devam edecektir.)

Halide İncekara

https://halideincekara.blogspot.com/2022/11/egitimin-hayatmza-ve-ekonomimize-katks.html


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarihimizden Eğitime Dair Notlar 3: İKİ YAŞINDAN ALTISINA KADAR ÇOCUKLARIN TERBİYE-İ BEDENİYESİ

Kindergartenlar – Çocuk Oyuncakları – Çocuklarda Ceht – Fiil-i Teneffüs – Terbiyede Gaye – Mini Minilerde Disiplin – Cahil Mürebbiyeler             Avrupa ve Amerika’da iki üç yaşından itibaren içtimaî müesseseler sırasına geçen çocuk bahçeleri kindergarten lerde terbiye görüyorlar. Alman pedagogu Frobel ’in bundan seksen sene evvel teessüs ettiği çocuk bahçeleri bu son elli sene zarfında ilk mekteplere tekaddüm eden ciddi ve samimi bir aile ocağı hâlini aldı. Frobel bu çocuk yuvasını teessüs etmekle cemiyet-i beşeriyenin nüvesi olan ilk çocukluk hayatının ruhî ve bedenî ihtiyaçlarını temin etti. Onun himmetiyle küçük dimağlar büyük yorgunluklardan kurtarıldı. Yine onun himmetiyle oyunun bir terbiye vasıtası olduğu anlaşıldı. Bu şefkat yurtları teessüs ettikten sonradır ki dört beş yaşında çocuklara kargacık burgacık yazılar ezberletmekten vazgeçildi. Kindergartenlerda bu mini mini yavrucaklarla kitapla, defterle, sıra ile, kürsü ile, kara tahta ile karşılaştırmadılar. Orası bir ders

Tarihimizden Eğitime Dair Notlar 2: MUHTELİF YAŞTA ÇOCUKLAR VE TECRÜBİ RUHİYAT

Her çocuk ayrı bir alemdir. Her çocuğun ayrı bir tetkike tâbi tutulması yeni neslin terbiyesi nokta-i nazarından mühimdir. Doğumdan üç yaşına kadar çocukların tetkiki doğrudan doğruya mürebbiyeye ait olmadığı için bu bahis üzerinde tevakkuf etmeyeceğiz. Çocuk ana mektebine girdiği andan itibaren nema-yı muayeneye tâbi tutulabilir; bu kadarı da mürebbi için kâfidir. Bundan sonra ruhiyat nokta-i nazarından çocuğun tarassudu gelir. Üç yaşından yedi yaşına kadar çocukların ruhî tetkiki kabil midir? Yakın zamanlara kadar bu mesele ile çok az mütehassıslar uğraşıyordu. Müteveffa  Alfred Bine  ile refiki Doktor Simon’un, çocuk zekasının ölçülmesine dair vücuda getirdikleri mihekklerden istifade edilerek bu yaşlardaki çocukları tetkik etmek mümkün oluyor. Bir çocuk ne vakit şu, yahud bu mefhumu edinir, adet fikri muhtelif şekilleri altında zihnine ne vakit girer, lisanı nasıl teşekkül eder? ... ilh gibi birçok meseleler mürebbi için bilinmesi elzem olan şeylerdir. Ana mektebine dahil olan çocu